Cumartesi, Haziran 23, 2007

Bir dönem daha bitti

Sömestr desem daha anlaşılır olur. Dün güzel bir törenle kimileri mezun oldu. ÇOMÜ birincisi Oğuz Yarımtepe mezuniyet töreninde harika bir konuşma yaptı. Keşke bütün öğrenciler aynı anlayışta olsalar.

İki yıldır Enformatik bölümünde Temel Bilgi Teknolojileri dersini veriyorum çeşitli bölümlerde. 99yılından beri Bilgisayar mühendisliğinde çeşitli dersleri vermiş olmama rağmen bu Windows, Word, Excel gibi görece basit (hatta çok basit, eften püften) derste zorlanacağımı biliyordum. İçinde çeşitli çelişkileri barındıran sıradan basit bir zorunlu YÖK dersi. Nedir bu çelişkiler mi?
-Zaten insanların kendi kendine öğrenebileceği şeyleri (Windows'da ve Word'de temel işlemler) ders formunda anlatmak uygun mudur! Uyugunsa cep telefonu kullanmanın neden dersi yok. Uygun değilse öğrencilerin bu konuları bildiğini kabul etmek mi gerekir.
-Öğrencilerin seviyelerinin çeşitlilik göstermesi de bir başka çelişkili durum. Kimisi ilk kez bilgisayarla karşılaşıyor. Kimisi de daha önce dersini almış, yıllardır evinde bilgisayar kullanmış. Bu durumda bilgisayarı açıp kapatma gibi basit konularda bilenler sıkılıyor haliyle, anlatmayınca da bilmeyenler adapte olamıyor. Dersi alanların seviye aralığı çok büyük yani.
-Çeşitli bilgisayar terimleri, kavram isimleri henüz Türkçede oturmamış. Günlük hayatta kimsenin kullanmadığı bu terimleri derste anlatınca pek hoş olmuyor. Halbuki bunlar anlatılmazsa herşey bölük pörçük ve havada kalıyor.

Kısaca bu ders aslında formal olarak işlenebilecek bir ders değil. Yani fizik matematik gibi şu şudur bu budur deyip geçilemiyor. İçeriği de oturmuş değil. Günlük hayatta herkezin karşılaşabileceği şeyleri yapay bir ders formuna sokup anlatmak pek mantıklı değil. Bazı şeyleri öğrenciler derste değil de günlük hayatta daha iyi öğreniyorlar. Böyle olunca da dersin önemi ve itibarı azalıyor. Diğer taraftan bazı şeyleri de günlük hayatta öğrenmek mümkün değil. Bunlar bilinmezse bilgisayar çok verimsiz ve cahilce kullanılıyor.

Bunun dışında eğitim sisteminden kaynaklanan problemlerin bu derse yansıması da ortaya çıkıyor. Öğrencilerin geneli okulu bitirilmesi gereken binalar olarak gördüğünden dersler de formalite olarak algılanıyor. Eğitim kalitesindeki rollerinden öğrenciler pek farkında değil. Bütün dersler boş geçse, herkes sınavlardan 100 alsa derslerde sadece geyik yapılsa acaba gerçekten mutlu olacaklar mı. Sanmıyorum ama büyük çoğunluğu öyleymiş gibi davranıyor.

Artık usulen söylediğim şeyler:
-Her dönemin ilk haftalarında konulardan bahsederken: "Bunların dışında sizin öğrenmek istediğiniz konular, merak ettiğiniz şeyler var mı?" Nasılsa "uyduruk" bir ders ve öğrencilerin istediği konulara yer verecek zaman ayarlanabilir.
Şu ana kadar şunu öğrenmek istiyoruz diyen çıkmadı.
-"Ders sırasında istediğiniz zaman durdurup soru sorabilirsiniz". Genelde en çok sorulan soru, konu bittikten sonra, "hiç bir şey anlamadık" oluyor:) Evet, bu bir soru değil.
-"Kimseyi rahatsız etmediğiniz sürece istediğiniz zaman girip çıkabilirsiniz derse". Genelde her giriş çıkışta izin isteniyor, geç gelindiğinde özür dileniyor. Tabi saygı görmek, değer verilmek hoş ama bence daha önemlisi dersin bölünmemesi. Geç gelinmesi uygulamada problem oluyor. Çoğu zaman şöyle şeyler oluyor. Dersin başında biraz teorik konular ve uygulamada yapacakları şeyleri anlatıyorum. "Buyrun arkadaşlar şimdi bunları bilgisayar başında tatbik edin" dediğim sırada nefes nefese biri içeri giriyor. Özür faslından sonra soruyu yapıştırıyor "Hiç bir şey anlamadım". Öncelikle bu bir soru değil:) Derse geç gelmiş dolayısıyla konuyu dinlemeyen birinin anlaması mümkün değil. Eğer bir şeyi dinlediyseniz hiç bir şeyi anlamamanız mümkün olabilse de bunu bu şekilde ifade etmek mümkün değil:) Neyi anlamadınız, konu neydi, anladığınız ufak da olsa bir şey varsa lütfen söyleyin. Hiç yardımcı olmuyorsunuz.

"Hiç bir şey anlamadım" demenin bir başka zararı da diğerlerini bir şey yapmamakta, anlamamakta teşvik etmesi. Yani biri çıkıyor ve büyük bir özgüvenle "bir şey anlamadım" diyor ve anlamaya çabalayan biri ya da önemli kısmını anlayan biri bundan güç alarak çabalamayı bırakıyor. Zaten kimse bir şey anlamamış, demekki ben yaptığım yeterli diye düşünüyor. Ayrıca kimse anlayıp anlamadığını ifade etmek zorunda değil.

Netice itibariyle tek tek öğrencileri de suçlamak doğru değil aslında. Toplu olarak birbirlerini kötü etkiliyorlar diye düşünüyorum. Farkında olmadan dersin kalitesini yerle yeksan ediyorlar.


Öğrencilerin şunun da bilincinde olmasını isterim. Kimse 100 aldı diye baştacı edilmiyor, veya 0 aldı diye ayıplanmıyor. Genelde yüksek alanlar benimle yakınlaşma eğiliminde oluyor, düşük alanlar ise kaçma eğiliminde. Pratikte alınan notla dersin hocasına yakınlaşma arasında bir miktar pay olduğunu kabul etsem de teorik olarak hiç bir önemi yok. Tamamen nota endekslenmiş bir bakış açısı beni rahatsız ediyor. Neden kimse dersin kalitesini sorgulamıyor, daha iyi şeylere, daha üstdüzey konuları öğrenmeye layık olduklarını öne sürebilirler mesela. Bunu daha sonradan, çok sonradan yaptıklarına eminim. Öyleyse dönem içinde niye bundan bahsetmiyorlar. Bundan bahsetmeyerek kaliteyi düşürdüklerinin neden farkında değiller. Bunu yapmak zorunda değiller elbette. Tercih meselesi. Bir öğrenci bir derse ilgi duymayabilir, özel problemleri yüzünden başarısız olmuş olabilir. Dersi, okulu, hocayı beğenmeyebilir, tercih meselesi. Peki neden böyle bir durumda da notunun yüksek olmasını bekliyor. Böyle bir durumda notunun yüksek olması kalitenin düşüklüğünü göstermez mi. Teorik olarak herkes iyi notlar almak ister. Çok isterdim okula gitmeden sınava girmeden diploma almayı. Ama bunu yüksek sesle dile getirmedim:)

Bence öğrencilerin dersin kalitesine katkıda bulunmayışının sebebi biraz korku, biraz özgüven eksikliği, biraz da sürü pisikolojisi. Eğer dersle veya hocayla ilgili bir eleştiri yaparlarsa hoca onlara "takar", tavır alır, dersten bırakmak için elinden geleni yapar alimallah:) Bu yüzden bu tür eleştirileri hocanın olmadığı bir ortamda yapmak daha hayırlı:) Köprüyü geçene kadar dayı demeli. Şu lanet dersten kurtulalım da gerisi önemli değil. Şimdi bişey desek anlamaz bu düdük makarnası diyen gözlerle suskun suskun izliyorlar dersleri. Konuşmadıkları için de kimse onları suçlayamaz, zorunda değiller. Sevdiğim sözlerden biri aklıma geliyor: "Türk söylemez, söylenir". Halbuki eleştiri yaptım diye dersten kalacaksam bir şey kaybetmiş sayılmam diye düşünmek daha doğru bir düşünce olurdu:) Öğrenciler haklarının farkında değiller, notuna itiraz edecek cesareti gösteremeyenler var. Sınavda hatalı soru sorduğum zamanlarda ya bunu kimse farketmiyor ya da önemsemiyor. Ben yine de bunu düzeltip olabilecek haksızlıkları önlemeye çalışıyorum ve bunu öğrencilere de bildiriyorum. Genelde pek yanlış soru sormadığımı da söyleyeyim:) Bir diğer mevzu da sürü pisikolojisi. Derste soru soran kişiye acaba "inek" gözüyle mi bakıyorlar. Soru sorulsa hocanın anlatacağı şeyler öğrencilere sınavda zor sorular olarak geri mi döner. Aklıma bir söz daha geliyor: "Bulandırmayalım denizi, uyandırmayalım kerizi". Bu yüzden "dersin kalitesinin artmasını" istemiyorlar. Birbirlerine kötülük yapmış olmamak için. Birbirlerine böyle destek olmalarını taktir etmek mi gerekir. 8 yıldır üniversitede derse giren biri olarak sınıf içinde sürü pisikolojisiyle hareket etmeyenlerin, hatta "ayrılıkçı" olarak nitelenen kişilerin öğrenim hayatlarından sonra çok başarılı olduklarını söylemem gerekir. Bir topluluğa (sınıfa) uyum sağlamakla, bazı durumlarda topluluktan ayrılmak, inisiyatif alarak kendi yolunu çizmek arasında doğru seçim yapmak çok önemli diye düşünüyorum. İnce bir çizgi. Belki de kalın.

Bu önemsiz dersle, üniversite eğitimiyle, eğitim sistemiyle ilgili "şikayetlerim" bunlarla da bitmiyor. Bence bir dersin kalitesiyle ilgili en önemli unsur adalet, not adaleti. Bunu sağlamak hocanın görevi, vefakat öğrencilerin de katkısı var. Sınavlarda kopya çekilerek, ödevlerde yardımlaşarak, uygulamalarda ekip çalışması yaparak not adaleti zedelenmiş olmuyor mu. Oluyor tabiiki. Ama kimse haksız not almaya çalışan arkadaşını suçlamak istemez. Bu konuda haksız da sayılmaz, hocanın görevi. Bir kaç kişi haksız şekilde not almaya çalışır ve bunda başarılı olursa bu adalet sistemini pek de zedelemez, ihmal edilebilir diyebiliriz. Bu sayı ne kadar artarsa adalet sisteminin zedelendiğinden bahsedebiliriz. Tüm sınıf kopya çekerse acaba ne olur. Sokakta birine küfrederseniz tutuklanabilirsiniz fakat stadta binlerce küfreden kişinin tutuklandığı görülmemiştir. Belki ağır bir benzetme oldu ama bazı derslerde öğrencilerin tavrını buna benzetiyorum. Toplu olarak yapıldığında yanlış bişeyin o kadar da yanlış olmadığı düşünülüyor. Toplu hareket etme düşüncesi bence üniversiteden önceki okullarda öğrencilere yanlış bir şekilde öğretilen bir şey. Eğitim sistemi kişilerin bireysel olarak hareket etmesini, özgüven kazanmasını engelliyor.

Geçtiğimiz 2 yılda bana yöneltilen soruların istatistiğini tutsaydım heralde aşağıdaki tablo ortaya çıkardı:) Tekrar belirteyim, kimseyi bu soruları sorduğu için veya hiç soru sormadığı için suçlamak doğru olmaz.

1. İmza kağıdı ne zaman çıkacak (284 kez)
2. Hiç bir şey anlamadım (215 kez) Tabii ki bu bir soru değil:)
3. Girebilir miyim (185 kez)
4. Çıkabilir miyim (146 kez)
5. Sınavda ne soracaksınız (100 kez)
6. Dersle ilgili çeşitli sorular (70 kez)


Sonuç olarak öğrencilere bu kadar "yüklendikten" sonra söylemem gereken bazı şeyler de var. Üniversite sınavını kazanarak geliyorlar ve üniversitenin asıl sahibi onlar. Daha güzel imkanları, eğitimi hakediyorlar. Onlardan iyi şeyler beklemeden önce idarecilerin hocaların devletin onlara daha iyi şeyler sunması gerekir. Bir söz daha geldi aklıma: "Bir kölenin asıl istediği özgürlüğe kavuşmak değil, kendisinin de köleye sahip olmasıdır; efendi olmaktır". Öğrencilere de hakettikleri şekilde davranılırsa başarılı olacaklarına inanıyorum. Büyük bir çoğunluğunun pırıl pırıl insanlar olduğunu, imkan sağlanırsa alanlarında çok büyük başarılara imza atmalarının hiç de zor olmadığını düşünüyorum. Çok şükür önlerinde böyle örnekler mevcut.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazınız gerçekten çok güzel.Ayrıca sizde çok iyi ifade etmişsiniz.Bende bir eğitimci olarak yazdıklarınıza katılıyorum.